10 Kasım 2013 Pazar

Taktik analiz: Tottenham 0 - 1 Newcastle United



Geçen hafta elde edilen Chelsea zaferiyle kötü gidişata dur diyen Newcastle United, bu sezon sadece 9 gol atıp karşılığında kalesinde 6 gol gören Tottenham ile deplasmanda karşı karşıya geldi. Newcastle United için alınacak galibiyet puan tablosunda zirvedeki rakiplerine bir adım daha yaklaşması anlamına geliyordu. Ev sahibi Tottenham için ise işler Avrupa liginde iyi gitse de Premier lig de oynanan kısır futbol taraftarda homurdanmalara neden oluyordu. Ligde atılan 9 golün 3'ünün penaltıdan gelmesi, Soldado'nun beklenen patlamayı henüz gerçekleştirememesi gibi sebepler genel olarak takım üzerindeki baskıların sadece bir kaçı.
Tüm bu yazdıklarımın ışığında taraftarın kendi evinde coşkulu, üretken, çok gol atan bir takım beklemesi gayet doğal ama ne yazık ki Newcastle bugün buna izin vermedi. Tıpkı Chelsea karşısında olduğu gibi. 

Hemen kısaca kadrolara göz atalım. Alan Pardew geçen hafta 4-4-2'den aldığı verimden olsa gerek yine aynı oyuncular ve aynı şablonla takımını sahaya sürdü. Kalede her zamanki gibi Krul, tandem de Yanga-Mbiwa-Williamson, bekler Debuchy-Santon, merkezde Cabaye-Tiote, kenarlarda Sissoko ve Gouffran, ileri ikili ise Remy ve Ameobi'den oluşuyordu. Ev sahibi Tottenham'ın kadrosunda ise hafif sakatlığı bulunan Lloris dışında sürpriz yoktu. Kalede Friedel, Stoper de Dawson-Chiriches, sol bekte henüz Danny Rose'un sakatlığından kurtulamamış olması sebebiyle Vertonghen oynadı. Sağ bekte Walker, orta ikilide Paulinho'nun partneri Sandro yerine Dembele'ydi. Bu ikilinin önünde Eriksen, sağ kenarda sezonun flaş isimlerinden biri olan Townsend, sol kenarda Sigurdsson vardı. İleri uçta ise İspanyol oyuncu Soldado forma giydi.


Maçın ilk 10 dakikasında iki takımda birbirine oyun üstünlüğü kabul ettirmek isterken Newcastle United, rakip kalede uyguladığı 2-3 dakikalık baskı sonrasında kazandığı peş peşe 2 korner ile rakip sahaya yerleşip Cabaye ve Remy ile tehlike yaratmayı başarmışlardı. 13. dakikada Newcastle United'ın uyguladığı hücum pres sonuç verdi ve Gouffran orta yuvarlakta kazandığı topu Remy ile buluşturdu sonrasında kaleci Friedel'ı rahat geçip topu ağlarla buluşturdu. Newcastle'ın yaptığı pres ve neticesinde attığı gol maç boyunca yaptığı tek ve en önemlisi derslik bir hücum varyasyonuydu. Bu golden sonra senaryo aşağı yukarı belliydi. Newcastle yaslanacak, Tottenham var gücüyle yüklenecekti. Ana anlayışın savunma olduğu ve geçiş bölgelerinde kazanılan toplar sonrasında hızlı ve atletik kenar oyuncuların rakip sahada yapacağı etkili koşular ilk etapta dikkatimi çeken stratejilerden biriydi. Diğer oyun anlayışının temelinde ise uzun toplar vardı. Burada Ameobi'nin Remy'e yapacağı servisler önemliydi. Tottenham her ne kadar oyunu rakip sahaya yıksa da ilk yarıda Tim Krul'u bir türlü geçemedi. Krul'dan bahsetmişken bu sezon formuyla Newcastle'a hayat vermeye devam ediyor. İlk yarıda Soldado, Eriksen gibi oyuncuların yanında bir de güneşi karşısına almak zorunda kaldı. Ama tüm bunlara rağmen kalesini gole kapadı ve kariyerinin en iyi maçını oynadı.

Gol öncesi Tiote'nin hücum presi.

Sonrasında Gouffran'ın orta yuvarlakta Paulinho'dan kaptığı top.

Orta alanda kapılan topla birlikte ortaya çıkan pas opsiyonları ve finalinde Remy'nin golü.

Avb ikinci yarıya 2 değişiklikle başladı. İlk yarının sonlarında sakatlanan Chiriches yerine Kaboul, Dembele ise yerini Sandro'ya bıraktı. Bu değişiklikler sonrasında oyunu rakip sahaya yıkan Tottenham, Eriksen ve Kaboul ile net fırsatlar yakalasa da Krul kaldığı yerden devam ediyordu. O kadar net pozisyonları kurtardı ki artık belli bir yerden sonra kaç tane kurtarış yaptığını sayamaz duruma geldim. Topun hakimiyetini tamamen rakibe bırakan Newcastle United, yukarıda da belirttiğim gibi Sissoko'nun atletizminden faydalanarak sağ çizgiden etkili pozisyonlar buldular. Hatırlayın geçtiğimiz sezon devre arasında takıma katılan Sissoko, İngiltere'de " Yeni Yaya Toure " olarak lanse ediliyordu. Newcastle böyle bir jokere sahip olduğu için çok şanslı. Her ne kadar orjinal pozisyonu orta sahanın ortası olsa da, gerek forvet arkası gerek kanatlarda oldukça verimli oynuyor. Özellikle son 2 maçtır bunu net bir şekilde göstermiş oldu bizlere. 59. dakikada Alan Pardew Ameobi'nin yerine Anita'yı alarak orta sahayı daha kalabalık tutmak istedi. ikinci yarının neredeyse tamamı Newcastle yarı sahasında oynandı. Kenar oyuncularından istediği verimi alamayan Avb maçın en etkisiz ismi olan Sigurdsson oyundan alarak forveti Defoe ile çiftledi. Maç boyunca Townsend'e karşı iyi mücadele eden Santon ve son dönemde iyi oyununu sürdüren Debuchy'i de unutmamak lazım. 




Sonuç olarak Newcastle United maçı izleyenlere keyif vermeyen bir futbol izlettirse de zor periyotta aldığı 6 puan beklentileri tekrar yükseltmiş oldu. Defansif açıdan iyi sınav verdikleri açıkça ortada ama ilerleyen haftalarda kendi kalibresindeki takımlara karşı ortaya koyacağı futbol merak konusu. Ben Arfa, Cisse gibi önemli ve yıldız oyuncuların yokluğunda alınan sonuçlar hiç de fena değil. Tottenham cephesine baktığımızda alınan yenilgi kuşkusuz taraftarların canını sıktı. Villas-Boas takımın gol kısırlığına çözüm bulmak zorunda. Önlerinde oynanacak 2 çok önemli maç var. - Manchester City ve Manchester United - Tüm bu olumsuzluklara rağmen ben Tottenham'ın toparlanacağını düşünüyorum. Hala çok tehlikeliler ve en önemlisi geçtiğimiz sezonlara göre çok daha dengeliler. Tottenham taraftarları daha sabırlı ve takıma biraz daha güvenmeyi başarırlarsa Andres Villas-Boas takımı çok daha iyi yerlere taşıyabilir.

2 Kasım 2013 Cumartesi

Taktik analiz: Newcastle 2 - 0 Chelsea



Geçen hafta oynanan Tyne-Wear derbisin de kaybedilen 3  puan, sonrasında manchester City ile lig kupasında karşılaşan ve uzatmalarda rakibine boyun eğen yorgun Newcastle United evinde Jose Mourinho'lu Chelsea'yi konut etti. 

Karşılaşma öncesi maçın favorisi şüphesiz Chelsea idi. En önemli sebep sakat ve formsuz oyuncuların yanına bir de üst üste oynanan zorlu maçların eklenmesi, rotasyon yapmakta zorlanan Alan Pardew'in işini zorlaştıracaktı. Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen, Newcastle United kendi evinde bir sürprize imza atarak Chelsea'yi devirmeyi başardı.


Mourinho'nun Real Madrid sonrası Chelsea'de neler yapacağı büyük merak konusuydu. Oyuncularla olan etkili iletişimi, taraftarlarla bütünleşmesi, onu en iyi bilen ve tanıyan öğrencileriyle tekrar bir araya gelmesi onun Londra'da ne kadar mutlu ve huzurlu olduğunun en büyük ispatıydı. Fakat iş oynanan futbol ve kadro seçime geldiğinde, ortada büyük bir soru işareti olduğu yadsınamaz. Bundan önceki Mourinho takımlarının en belirgin özelliği; geniş bir oyuncu havuzu yerine daha dar ve rotasyona pekte müsait olmayan bir anlayıştı. Zaten rotasyon yaptığı dönemlerde de hasbelkader faydasını görmüştür. Real Madrid dönemi bunun en açık örneği. Tüm bu söylediklerimin ışığında " Special one " yani Mourinho'nun, şu ana kadar Chelsea'de alışıla gelmiş olan tarzının dışına çıktığını rahatlıkla söyleyebilirim. 


Alan Pardew göreve geldiği sezondan itibaren ve özellikle  Premier Ligi 5. bitirdikleri 11/12 sezonunda oynadıkları maçların çoğunda klasik 4-4-2 sistemini tercih etmişti. Ben Arfa'nın sakatlık sonrası takıma dönüşü ve Demba ba'nın ayrılmasından sonra takım 4-2-3-1 ile 4-3-3 arasında sürekli gidip geldi. Pardew, Chelsea karşısında cesur bir kadro sahaya sürdü. Ama bu kez ne Cisse vardı ne de Ben Arfa. Defans dörtlüsü sakatlığı süren Coloccini ve Taylor dışında aynıydı; Debuchy-Williamson-Mapou Yanga-Mbiwa-Santon. Ben Arfa'yı yedek kulübesine çeken Pardew, Sağ kanatta Sissoko, sol kanatta ise Gouffran'a forma verdi. Merkez ikili ise aynıydı; Cabaye-Tiote. Forvette ise Rémy'in partneri Shola Ameobi'ydi. Cisse'nin sezon başında çıkardığı arıza ve devamında süren formsuzluğu son haftalarda onu yedek kulübesine itti. Geçtiğimiz transfer döneminde takıma katılan tek isim olan Loïc Rémy, her ne kadar sezon başlangıcını sakatlığı sebebiyle kaçırsa da şu an takımın en golcü ismi konumunda. Chelsea ise 4-2-3-1 formatı ile sahadaydı. Bekler de Cole ve İvanovic, tandem de ise David Luiz-Terry ikilisi yer alıyordu. Lampard-Ramires hattı önünde Hazard-Oscar-Mata ve ilerde son maçlarda iyi performans ortaya koyan Torres vardı.


Maçın ilk 20 dakikasında oyunun genel hakimi mavililerdi. Mourinho Chelsea'ye geri dönüşle kendine gelen John Terry, takımının ilk tehlikeli atağında baş roldeydi. Köşe vuruşunda en iyi yaptığı iş olan hava topunda yaptığı kafa vuruşu direkte patladı. Bu ataktan sonra Newcastle oyuna ortak olmaya çalışan taraftı. Kayda değer tek pozisyon Cabaye'ın uzak mesafeli şutuydu. Kısaca iki takımda tempodan uzaktı. Newcastle, geçtiğimiz maçlarda olduğu gibi son derece kompakttı. Chelsea ise oyunu yeterince iyi genişletemedi. Neticede ilk yarı istediğini alan taraf Newcastle oldu. 


Hafta içi Manchester City karşısında 120 dakika mücadele eden taraf sanki Newcastle değil de Chelsea'ydi. 52. dakika ilk hamle Newcastle teknik direktörü Alan Pardew'dan geldi. Orta sahada son derece diri ve etkili olan Tiote yerine top hakimiyeti Tiote'ye göre daha iyi olan Anita oyuna dahil oldu. Mourinho ise bu değişikliğe 3 dakika sonra iki değişiklikle cevap verdi. Son haftalarda adından sıkça söz ettiren isim olan Torres, 60 dakika oyunda kalmasına rağmen sadece 3 isabetli pas verebildi ve yerine Samuel Eto'o'ya bıraktı. Diğer değişiklik ise şaşırtıcıydı. Ben Hazard ya da Oscar'ı beklerken, Mourinho Mata'yı oyundan aldı.



Bu değişikliklerden sonra Newcastle 68. dakikada kazandığı duran topla golü buldu. Cabaye'ın adrese teslim pasını Yoan Gouffran kafayla topu ağlarla buluşturdu. Ashley Cole'un kanadını Sissoko ve Debuchy son derece efektif kullanarak tehlikeli pozisyonlar ürettiler. 89. dakikada Anita'nın  Pardew'i haklı çıkarırcasına sol kenarda yaptığı güzel hareketler sonrasında Rémy'e yaptığı asist maçın sonucunu tayin etti.

Newcastle United bu sezon ligde 4. galibiyetini, son derece akıllı ve defansif oyununu -sezonun genelinde  bu seviyede oynuyorlar- mükemmele yakın oynayarak almayı başardı. Önümüzdeki hafta deplasmanda Tottenham'a konuk olacaklar. O yüzden St. James Park'ta Chelsea'ye karşı alınan bu net galibiyet onlar için büyük moral olacak. 

19 Ekim 2013 Cumartesi

Taktik analiz: Osasuna 0 - 0 Barcelona



Ligde 8'de 8 yapan barcelona, üst üstte 9. galibiyetini almak için çıktığı Osasuna deplasmanında 2 puan bıraktı. Milli maç arası, hafta içi şampiyonlar liginde oynanacak Milan maçı ve sonrasında tüm dünyanın beklediği El Clasico maçları etken midir bilinmez ama Barcelona'nın bu maçta puan kaybı yaşaması bir kenara, maç öncesi böyle bir futbolun oynanacağı çoğu kişinin beklediği bir şeydi sanırım.



Maç öncesi kadrolar açıklandığında Pique, Alves, Sanchez gibi oyuncuların kadroda olmaması benim dikkatimi çeken ana unsur değildi. Ligin 2. haftası oynanan Malaga maçı, Şampiyonlar liginde oynanan Celtic maçı ve bu akşam oynanan Osasuna maçları gösteriyor ki; Fabregas o bölgede 0 verimle  ve en önemlisi Barcelona maçlarını 10 kişiyle oynuyor. Tata Martino'nun daha farklı çözümler, en önemlisi kendi farkını ortaya koymak adına başka hamleler denemesi şart. Kadroya bakacak olursak, kuşkusuz en sevindirici isim sakatlıktan dönen Puyol oldu. Öyle yada böyle futbola ve Barcelona'ya olan aşkı onu yıldırmıyor. Yoğun maç trafiği nedeniyle Pique, Alves ve Sanchez kadroda yer almayan isimlerdi. Tandem de Puyol'a eşlik eden isim son haftalarda iyi bir performans ortaya koyan Bartra idi. Sağ bekte Alves'in yokluğunda Montoya, sol bekte ise Adriano yer alıyordu. Valladolid maçında oynamayan Busquest,  Osasuna maçında takıma geri dönüş yaptı. Önünde İniesta - Xavi ikilisi, sol forvet Neymar, sağ forvet ise Pedro ve sahte dokuz diye nitelendirdiğimiz mevki de ise sakatlıktan yeni çıkan Messi yerine Fabregas forma giydi. Osasuna ise 4-2-3-1 dizilimi ile sahadaydı. Takımın önemli oyuncularından birisi olan Armenteros sakatlığı nedeniyle kadroda yer almıyordu.



Barcelona'nın kaleye bulan ilk şutu için 18 dakika bekledik. İniesta'nın yerden cılız şutu kaleci Andres zorlanmadan kurtardı. Aslında bu senaryo, geçen sezon oynanan maç ile aynıydı. Ama eksik olan tek şey goldü. Yukarıda da dile getirdiğim gibi Barcelona'nın maç boyunca etkili olmamasının temel nedeni belliydi aslında. Fabregas'ın yanlış rolde oynaması, oynadığı pozisyonda koca 45 dakikada hiçbir varlık sergileyememesi, puan kaybının başlıca sebebiydi. Asıl ilginç olan, Tata'nın buna 90 dakika müsamaha göstermesi oldu. Oysa beklenen şey belliydi; Messi'den sonra o pozisyonun gerekliliklerini yerine getirebilecek tek isim olan Neymar'ın oynaması ve sol forvete Tello'nun monte edilmesiydi. Nitekim Tata bunu hiç denemedi. Üstüne üstlük 90 dakika Fabregas'ı sahada tutup, Pedro yerine Tello'yu en etkisiz olduğu yerde, sağ forvete monte etti.




İkinci yarı aynı tempo ile devam etti. Fabregas'ın gol girişimleri sonuçsuz kaldı. Xavi, iniesta'da Osasuna duvarını aşamayınca Tata yedek kulübesindeki en önemli silahı olan Messi'yi sahaya sürdü. Sakatlıktan yeni çıkan Messi de Osasuna'nın katı defans bloğunda  kaybolunca, Barcelona'nın maçı kazanmak adına başka hamlesi kalmamıştı. Osasuna maç boyunca yapabileceği tek şey olan savunmayı başarıyla yaptı. Defansif müdahaleler de çok başarılıydılar. Barcelona'nın sistemsizliği, üretken olmayan oyunu ve en önemlisi artık elzem olan bağzı değişikliklerin maç önü ve maç boyunca yerine getirilmemesi puan kaybını da beraberinde getirmiş oldu.

6 Ekim 2013 Pazar

Taktik analiz: Barcelona 4-1 Real Valladolid


Lider Barcelona, ligin 8. haftasında evinde Real Valladolid'i ağırladı. Katalanlar maçı zorlanmadan 4-1 kazanmasını bildi. Real Valladolid'in golden önce ve sonra neredeyse hiç direnç gösterememesi kuşkusuz Barcelona'nın işini daha da kolaylaştırdı. 

Geçtiğimiz hafta içi Celtic ile oynanan şampiyonlar ligi maçı sonrası teknik direktör Tata Martino, Real Valladolid maçında ufak çaplı bir rotasyona gitti. Geçtiğimiz sezon Tito'nun bu tarz rotasyonları uyguladığını nadiren görüyorduk. Bu sebeple geçen sezon çoğu maçta; özellikle şampiyonlar liginde sıkıntı çekmişlerdi. İlk 11'e bakacak olursak, Barcelona savunma hattı beklenildiği gibi; Alves-Bartra-Pique-Adriano dörtlüsünden oluşuyordu. Bartra'nın son haftalarda yükselen performansı ve özellikle sağ stoperde Pique'den çok daha verimli olması, 2 sezondur stoper arayan Barcelona için çok önemli bir gelişme. Defans bloğunun önünde Busquest yerine Song, önünde ise Xavi-Fabregas ikilisi forma giydi. Sağ forvette maçın yıldızı Alexis Sanchez, sol forvette her ne kadar maç boyunca ortalarda gözükmese de 2 asist yapan Tello oynadı. Fabregas'ın Celtic maçında Messi'nin rolünü tam olarak yerine getirememesi nedeniyle Tata Martino sürprize yer vermedi ve o rol için en doğru isim olan Neymar'a görev verdi.  

Real Valladolid ise kağıt üzeride 4-2-3-1 gözükse de, sahada -kendi yarı sahasında- 4-2-4'e yakın bir şekilde oynadı. Ya da oynamak zorunda kaldı. Maç öncesi kazanma şansı az olan Valladolid, takımın 3 golle en golcü oyuncusu olan Javi Guerra'nın attığı erken gol ile umutlansa da geri kalan zamanda Barcelona'ya direnemedi.



Barcelona maça normal temposu ile başladı. Valladolid top rakipteyken geride bekleyip; kaptığı toplar ile kontratak anlayışıyla oynuyordu. Adriano'nun hücumda kaybettiği top sonrası uzun top ile kendi yarı sahasından çıkan Valladolid, kazandığı köşe vuruşu ile golü buldu. Barcelona yaklaşık 2 senedir büyük sıkıntı çektiği duran toptan gol yeme hastalığına hala çözüm bulabilmiş değil. Tata Martino'nun göreve gelmesiyle duran toplarda alan savunması yerine, adam adama savunmaya geçiş bile henüz bu sıkıntıyı gideremedi. Yenilen gole hızlı reaksiyon veren Barcelona, Sanchez'in ceza sahası dışından attığı güzel gol ile skoru eşitledi. Yediği golden sonra skoru korumak adına Valladolid'in geriye yaslanması ve iyi alan kapatması Barcelona'yı bir nebze olsun durdurmuştu. Neymar'ın 30 dakikada Valladolid ceza sahasında yerde kalması ve bana göre penaltı olan pozisyon hakem tarafından es geçilince ilk yarı 1-1'lik eşitlikle sonuçlandı. İlk yarıda ve maçın geri kalanında dikkatimi çeken olay ise; Xavi'nin rakip yarı sahaya yaptığı dikine koşular oldu. Normalde bunu yapması beklenilen kişi Cesc ama aksine rolleri değiştirmiş bir şekilde oynadılar zaman zaman. Cesc geriden gelip top alırken Xavi daha önde bekleyen kişiydi. Zaten attığı golde bunu açıkça görebiliriz.




Neymar'ın merkeze yaklaşıp top aldığı zaman Xavi'nin rakip sahaya yaptığı koşu.


Golde Xavi'nin ceza sahası içinde, Fabregas'ın yay civarında beklediği pozisyon.


Barcelona - Valladolid
Celtic - Barcelona

ikinci yarıya tempoyu yükselterek giren Barcelona, Daniel Alves'in hücuma daha fazla katkı vermesiyle Valladolid'i kendi yarı sahasına hapsetti. Beklenen gol 52. dakikada Xavi'den geldi. Tello'nun nadiren ortalarda gözüktüğü pozisyonda, sol taraftan içeriye kestiği topu Xavi tek vuruşla topu ağlarla buluşturdu. Valladolid bu golden sonra toparlanamadı ve baskıyı yemeye devam etti. 58. dakikada Tello'nun sol çaprazdan yaptığı vuruş direkte patladı. Alves'in biraz hareketlenmesi takım için çok önemli. Destek vermezse Barcelona'nın hücum opsiyonlarından birisi otomatikman ortadan kayboluyor. İkinci yarıda biraz hareketlenmesi, Neymar ile yaptığı nefis paslaşmalar en iyi ispatı. Nitekim atılan 3. golde onun sayesinde gelişti. Orta sahada kaptığı top ile atak başladı ve Neymar'ın asistini gole çeviren Sanchez oldu. 5 dakika sonra bu kez Sanchez, Neymar'a asist yaptı. Karşı karşıya kalmasına rağmen kaleye vurmadı ve deyim yerindeyse Neymar'a ufak bir jest yaptı. Maçın geri kalanında iki takımda rahat futbol oynadı ve maç 4-1 Barcelona'nın galibiyetiyle sonlandı.


Bir parantez de Pique'ye açmak lazım. Bartra'nın takıma monte edilmesiyle sağ stoper yerine sol stoperde oynayan Pique, geçen sezon sergilediği sönük performansı bu sezonda sürdürüyor. Bartra'ya nazaran ikili mücadelelerde pek fazla gözükmüyor. Hatta geriden oyun kurma işini de Bartra üstleniyor. Puyol ve Mascherano'nun yokluğunda şimdilik bu iki oyuncuyu aratmadığını söylesek yanlış olmaz sanırım.


29 Eylül 2013 Pazar

Real Betis 0-1 Villarreal


Dün oynanan Madrid derbisinde Real Madrid'in puan kaybetmesi kuşkusuz Real Betis - Villarreal maçının önemini arttırmıştı. Kazanılacak 3 puan ile Villarreal, Real Madrid'i altına alıp puan tablosunda adını 3. sıraya yazdırma fırsatı bulmuştu.

Villarreal 4-4-2 formatı ile sahadaydı. Takımın en skorer ismi olan Dos Santos'un maça yedek kulübesinde başlaması dışında kadroda herhangi bir sürpriz yoktu. Ev sahibi Betis ise 4-2-3-1 dizilimi ile sahadaydı. Takımın yıldız oyuncusu Ruben Castro sakatlığı nedeniyle kadroda yer almıyordu. 



Maça hızlı başlayan taraf Villarreal oldu. Özellikle ilk 10 dakika baskı kuran sarı denizaltılar Uche ve Mario ile Betis kalesini yokladılar. Sonrasında oyunun kontrolü ev sahibine geçti. Zaman zaman rakip kalede tehlike yaratan Betis golü 36 dakikada buldu. Verdu'nun şutunu tokatlayan Asenjo, seken topta Nosa'nın vuruşuna engel olamadı ve Betis 1-0 öne geçmiş oldu. Golden sonra gardı düşen Villarreal, rakibine direnç gösteremedi ve ilk yarıyı 1-0 geride kapatıp soyunma odasının yolunu tuttu.

Villarreal'in 2. yarıya daha tempolu ve iştahlı başlamasını beklerken aksine daha tutuk başlaması olası puan kaybının habercisi gibiydi. Özellikle Mario, Aquino kanadının işlevsizliği bütün yükü Cani'ye bindirmişti. Villarreal teknik direktörü Marcelino oynanan futbola dayanamadı ve 57. dakika 2 oyuncusunu birden sahaya sürdü. Dos Santos - Jonathan Pereira ve Trigueros - Pina değişiklikleri ile oyunun kontrolünü ele almak isteyen Villarreal, bir türlü istediği futbolu ortaya koyamadı. Real Betis'in hücum varyasyonlarında başrol oynaması beklenen Verdu'nun beklenen etkiyi sağlayamaması. Vadillo'dan neredeyse hiç verim alınamaması ve Molina'nın da hücumda pasif kalması sonucunda keyifsiz bir futbolun oynanmasına sebep oldu. Juanfran'ın oyuna girmesiyle biraz hareketlenen Betis, oyunu istediği gibi kontrol etti ve maçın geri kalanını 1-0 önde götürerek kazanmasını bildi.

Maçın adamı : Nosa


Geçen sezon Hapoel Tel Aviv'den transfer edilen 22 yaşındaki oyuncu esas mevkisi olan orta saha olmasına rağmen Ruben Castro ve Cedrick'in sakatlıkları nedeniyle bu maçta sol kenarda kendisine yer buldu. Attığı gol ve sergilediği iyi bir performans ile maçın adamı olmayı hak etti.

26 Nisan 2013 Cuma

Yardımlaşma, özgüven, cesaret




23 Ekim 2012'de Spartak Moskova deplasmanında aldığı 2-1'lik mağlubiyetten bu yana yani 38 maç sonra Benfica’yı yenen ilk takım  Fenerbahçe oldu.  Rakibini deyim yerindeyse ezerek yenen Fenerbahçe, Lizbon’da oynanacak rövanş maçına da avantajlı şekilde gitmeyi başardı.

Fenerbahçe şampiyonluğa havlu attığı Gençlerbirliği deplasmanında sonra Benfica maçı çoğu kesim tarafından anlamsızlaştırıldı. Daha doğrusu finalin sadece 180  dakika uzakta olduğunu unuttuk. Gençlerbirliği maçı öncesi Avrupa kupasında elde edilecek başarının daha önemli olduğunu dile getirenler, alınan mağlubiyetten sonra asıl istenilenin lig şampiyonluğu olduğu açıkça görüldü. Ama Fenerbahçe bu gece aldığı galibiyetten öte oynadığı futbol ile herkesi yanılttı…

Jorge Jesus önderliğinde fırtına gibi estiği Benfica, bu maça kadar Avrupa’da sadece Barcelona ve Spartak Moskova’ya yenilmesi bir kenara hafta içi oynanan kupa maçında attıkları fantastik gol sonrasında çoğu kişinin karamsar düşünmesine neden olmuştu. Açıkçası bende tedirgindim maç öncesinde. Aykut Kocaman mental anlamda hasar görmüş ve yıpranmış bir takımı tekrar ayağa nasıl kaldıracağını merak ediyordum. Aykut hocanın dersine iyi çalıştığını ve rakibini ne kadar iyi analiz ettiğini hep beraber görmüş olduk. Tabi aynı şekilde Jorge Jesus’un da sınıfta kaldığını söylersek yanlış olmaz sanırım.



Fenerbahçe her zaman oynadığı sistem ( 4-3-3 ) ve oyuncu grubu ile sahadaydı.  Kadroda tartışılacak olan tek şey Cristian-Salih değişikliği olabilirdi ama Kocaman bu hamleye gerek duymadı ve tercihini tecrübeden yana kullandı. Benfica cephesinde ise ufak çaplı rotasyon vardı. Sporting Lizbon maçında sakatlanan Luisao yerine Jardel ve belki de takımın en etkili silahı olan Gaitan yedek kulübesindeydi. Jorge Jesus’un rakibini hafife alması yada hafta için oynanan Lizbon maçının yorgunluğu yüzünde mi bilinmez ama yaptığı bu rotasyon son derece riskliydi. Hızlı kanat oyuncuları ile kontra atak oyununu benimseyen ve deplasmanda iyi bir skor elde etmek amacıyla maça başlayan Benfica karşısında belki de Avrupa liginin en iyi futbolunu oynayan Fenerbahçe’yi buldu. Orta sahada Aimar, Gomes, Matic karşısında Meireles, Cristian, Mehmet Topal üçlüsü ağır basınca oyun üstünlüğünü Fenerbahçe’ye getirmesine sebep oldu. Özellikle Mehmet Topal orta sahada yaptığı kritik pas araları ile takımını rahatlatan isimdi. Sow’un yaptığı harika kafa vuruşunun direkten dönmesi ise golün habercisiydi adeta. Kuyt-Gökhan ikilisinin ilk yarıda sergilediği yüksek efor harikaydı. Öyle ki Ola John savunma yapmaktan hücuma verecek enerjisi kalmamıştı. Nitekim penaltı pozisyonu da o bölgede gerçekleşti. Gökhan Gönül’ü savunmak zorunda kalan John, yaptığı basit faul ile penaltıya sebep oldu. Penaltıyı kim atacak derken topun başına Baroni geçti ve vuruşu direkte patladı. Devre arasında göz yaşlarına hakim olamayan Baroni, maça ne kadar konsantre olduğunu gösteriyordu aslında.

Tehlikenin farkında olan Jesus ilk yarıda vasat performans sergileyen Aimar yerine Gaitan’ı alarak hatasından dönmüş oldu. 2. Yarıda kaldığı yerden devam eden Fenerbahçe,  ilk önce Baroni sonrasında Meireles’in uzaktan kaleyi bulan şutları ile baskıyı daha da arttırdı. Benfica’nın nadir gelişen ataklarından birinde başrol Gaitan’dı. Uzaktan yaptığı plasesi direkten dışarı çıktı.

Egemen – Yobo uyumu


Fenerbahçe’nin ideal stoper ikilisi kim diye sorsak, sanırım herkesin düşüncesi farklı olurdu. Yobo – Bekir ikilisinin grup maçlarında gösterdiği performanstan sonra Aykut Kocaman her iki Lazio  maçında  tercihini bu kez Egemen’den yana kullandı. Bunda en önemli etken lig maçlarında yükselen performans, aralarında yakalanan uyum ve en önemlisi sol stoper probleminin aşılmasıydı. Egemen yükselen performansını Benfica maçında da sürdürerek, takımını zafere taşıyan golün de sahibi oldu. Direkten dönen toplar ve kaçan penaltı sonrasında gelen gol ile rahatlayan Fenerbahçe, oyunun geri kalan bölümünde rakibinin de ileride baskı kuramamasını fırsat bilerek skoru korudu ve rövanş için avantajlı skor elde etmeyi başardı.

Mehmet Topal ve Raul Meireles’in yokluğu

Meireles sakatlığı nedeniyle oyundan çıkana kadar sahanın en iyilerinden birisiydi. Borussia Mönchengladbach maçından sonra onu bu kadar istekli ve arzulu görmek hepimizi sevindirdi ama sakatlığı yüzünden rövanşta oynayamaması Fenerbahçe için büyük eksiklik. Mehmet Topal’ın ne kadar faydalı bir futbolcu olduğunu söylemekten bıktım desem yeridir. Neyse ki bazı izleyiciler onun Fenerbahçe için ne kadar kilit bir rolde olduğunu bu maç ile birlikte anladılar. Hem Meireles hem de Mehmet Topal’ın olmaması işleri zorlaştırsa da Aykut Kocaman’ın o bölgede forma vereceği isimleri çok iyi hazırlaması lazım.

Final kapısı aralandı

Şampiyonluk yarışında darbe yiyen bir takımın Avrupa’nın en güçlü ekiplerinden birisine karşı ortaya koyduğu karakter tek kelime ile muazzamdı. Başta Gökhan Gönül ve Kuyt olmak üzere herkes insan üstü bir enerji ile mücadele etti. Maçın başından sonuna kadar kompakt bir oyun sergileyen Fenerbahçe oyununun karşılığını da almasını bildi. Unutmadan Benfica hala çok etkili bir takım ve bunun bilincinde olarak Lizbon’da alınacak her türlü skora hazırlıklı olmalıyız.

29 Mart 2013 Cuma

Hangi maç hangi kanalda ?


30 Mart Cumartesi

11:30 Rubin Kazan - Lokomotiv Moskova (Ligtv 2)
14:00 Hertha Berlin - Bochum (FOG)
14:00 Denizlispor - Kayseri Erciyesspor (TRT Web)
14:45 Sunderland - Manchester United (Ligtv 3)
16:00 Gaziantepspor - Eskişehirspor (Ligtv)
16:00 Çaykur Rizespor - Adanaspor (TRT Spor)
16:30 Stuttgart - Borussia Dortmund (TRT Haber)
17:00 Rayo Vallecano - Malaga (NTV Spor)
17:00 Manchester City - Newcastle United (Ligtv 3)
19:00 Celta Vigo - Barcelona (NTV Spor)
19:00 Galatasaray - İstanbul BB (Ligtv)
19:00 Sivasspor - Orduspor (Ligtv 2)
19:00 Boluspor - Karşıyaka (TRT Spor)
19:30 Bayern Münih - Hamburg (TRT Haber)
19:30 Ried - Rapid Viyana (FOG)
21:00 Zaragoza - Real Madrid (NTV Spor)
23:30 Palmeiras - Linense (Ligtv 3)

31 Mart Pazar

13:00 TKİ Tavşanlı Linyitspor - MKE Ankaragücü (TRT Web)
13:00 Torku Konyaspor - Kartalspor (TRT Web)
13:00 Gaziantep BŞB - 1461 Trabzon (TRT Spor)
13:30 Kasımpaşa - Bursaspor (Ligtv)
14:30 Köln - Regensburg (FOG)
15:00 Göztepe - Şanlıurfaspor (TRT Web)
15:30 Aston Villa - Liverpool (Ligtv 2)
16:00 Trabzonspor - MP Antalyaspor (Ligtv)
16:30 Wolfsburg - Nürnberg (TRT Haber)
17:00 Avusturya Viyana - RB Salzburg (FOG)
18:30 Greuther Fürth - Eintracht Frankfurt (TRT Haber)
19:00 SB Elazığspor - Gençlerbirliği (Ligtv 2)
19:00 Fenerbahçe - Akhisar Belediyespor (Ligtv)
19:00 Samsunspor - Manisaspor (TRT Spor)
22:00 Atletico Madrid - Valencia (NTV Spor)
22:00 Sao Paolo - Corinthians (Ligtv 3)

1 Nisan Pazartesi

14:30 Chelsea - Manchester United (TRT Spor)
19:00 Adana Demirspor - Bucaspor (TRT Spor)
20:00 Mersin İdman Yurdu - Beşiktaş (Ligtv)
20:00 KDÇ Karabükspor - Kayserispor (Ligtv 2)
22:00 Fulham - QPR (Ligtv 3)
Kaynak: Tribündergi

27 Mart 2013 Çarşamba

Dortmund'un yıldızı Barcelona yolunda



Derby County'nin genç yıldızı " Will Hughes "


Uzun zamandır planladığım ve blogda yazmayı düşündüğüm şeylerden birisi de bizzat izlediğim, birilerinin tavsiyesi ya da yurt dışındaki kaynaklar doğrultusunda takip ettiğim futbolcuları burada tanıtmaktı. Aslında aklımda birçok futbolcu vardı. Hangisinden başlasam diye çok düşündüm ve en nihayetinde açılışı İngiltere’den yapmaya karar verdim...

Derby County alt yapısında futbola başlayan Will Hughes, sahada sarı saçları ve oynadığı futbol ile izleyenlerin dikkatini kolayca çekmeyi başarıyor. Henüz 17 yaşında olmasına rağmen premier ligdeki büyük takımların transfer listesine girmeyi başarması potansiyelinin oldukça fazla olduğunun en belirgin ispatı sanırım.


Hughes 2 yaşında ailesi ile doğduğu şehir olan weybridge’den ayrılıp Derby’e taşınmak zorunda kaldı. Futbola da eğitim aldığı okulun futbol takımında oynayarak başladı. Sonrasında Derby Couny U18’de forma giymeye başladı ve burada oynadığı  futbol ile teknik direktör Nigel Clough’ın dikkatini çekmeyi başardı. Clough 4 gün sonra Championship’te oynanacak olan Peterborough-Derby County maç kadrosuna Hughes’i alarak büyük bir sürpriz yaptı ve maçın 90’ dakikasında  Jamie Ward’ın yerine oyuna alarak Derby County formasını ilk kez giymiş oldu.

Sezonun geri kalanında fazla forma şansı bulamasa da 12/13 sezonunda şu ana kadar yaklaşık 30 maçta ilk 11 başladı ve 2 gol 2 asist yapmayı başardı. 1.85 boyundaki Hughes Orta sahanın ortasında ve solunda oynuyor. Oyunu okuma, pasörlük, top kapma ve box to box diye tabir ettiğimiz oyunun iki yönünü oynayabilme kapasitesine de sahip. Alt yapısında yetiştiği Derby County ile geçen sezon profesyonel sözleşme imzalayan başarılı oyuncu İngiltere U17 ve U21 takımlarının da formasını giydi. Kulübü ile olan sözleşmesi 2014 yılında sonra erecek olan oyuncunun Oynadığı futbol ile daha şimdiden başta Manchester City olmak üzere Tottenham, Chelsea ve Fulham gibi primier ligin dev kulüplerinin dikkatini çekmeyi başardı. Öyle ki Manchester City menajeri Roberto Mancini’nin orta saha için gelecek vaad eden bir oyuncu istediğini bu doğrultuda ilk tercihi olan Brezilya’lı Paulinho’nun transferinin gerçekleşmemesi üzerine rotayı Derby County forması giyen Will Hughes’a çevirdiği ve bu transfer için Manchester City’nin 10 milyon pound’u gözden çıkarabileceği yazılmıştı. Mancini önce antrenör David Platt’ı Derby County-Brighton maçına, sonraki hafta oynanan Nottingham Forest maçı için ise scout ekibini 17 yaşındaki genç yeteneği izlemesi için görevlendirmişti.


Hughes ara transfer döneminde takımda kaldı ama hakkında çıkan haberler ise oyuncunun sezon sonu için başka bir takım ile anlaştığı yönünde. Aslında haberlerin çıkış noktası, 32. haftada  oynanan Wolverhampton maçında geçirdiği kasık sakatlığı sonrasında sahalara geri dönüşünün gecikmesi oldu. Bunun üzerine Derby County teknik direktörü Nigel Clough şu açıklamayı yaptı, “ Will henüz 17 yaşında ve daha şimdiden 30 küsur maç oynamayı başardı ve üzerine çok yük bindi dinlenmeye ihtiyacı var. “ Aslında Clough verdiği bu demeç ile herkesin kafasında bazı soru işaretleri bırakmış oldu. Basında ve çeşitli taraftar grubu sitelerinde Will Hughes ve Derby County’ın önümüzdeki sezon için bir kulüp ile anlaştığını ve bu yüzden riske edilmemesi için oynatılmadığı yazıldı.

Son 7 maçtır sakatlığı yüzünden kadroda yer alamayan Hughes’ın sahalara dönmesini bütün taraftarlar heyecan ile bekliyor. Önümüzdeki yıllarda İngiltere milli takımı orta sahası içinde önemli bir role sahip olabilecek bu genç yetenek sezon sonunda takımı Derby County’de mi kalacak yoksa premier ligin dev kulüplerinden birisiyle mi anlaşacak. Merakla bekliyorum...



11 Mart 2013 Pazartesi

Bu hafta Tv'de hangi maçlar var?


12 Mart Salı
21:45 Schalke 04 - Galatasaray (Star)
21:45 Barcelona - Milan (Smart Spor)

13 Mart Çarşamba
21:45 Malaga - Porto (Smart Spor)
21:45 Bayern Münih - Arsenal (Smart Spor 2 / ZDF)

14 Mart Perşembe
19:00 Rubin Kazan - Levante (Smart Spor)
20:00 Inter - Tottenham (Smart Spor 2)
22:05 Chelsea - Steaua Bükreş (Smart Spor)
22:05 Fenerbahçe - Viktoria Plzen (Star)
Kaynak: Tribündergi

Yarın günlerden...




3 Mart 2013 Pazar

Beşiktaş 3-2 Fenerbahçe



Galatasaray’ın Eskişehirspor karşısında aldığı beraberlikten sonra Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin önemi daha da artmıştı. Fenerbahçe kazanması haline rakibine bir adım daha yaklaşacaktı. Beşiktaş’ın kazanması halinde ise puan farkı 5’e inecek ve şampiyonluk umudu doğacaktı.


Fenerbahçe sahaya beklenilen dizilim olan 4-2-1-3 sistemi ile sahadaydı. Tandemde Bekir-Egemen, sol bekte ise Hasan Ali Kaldırım yerine Ziegler tercihi herkesi şaşırtmıştı. Hafta içi kupa maçında stoper de görev alan Mehmet Topal derbide yedek soyundu. Aykut Kocaman orta saha kurgusunu Meireles-Emre-Cristian olarak belirledi. Hücum hattında ise Sow-Webo-Kuyt üçlüsünü bozmadı.  Aykut Kocaman’ın artık daha fazla sürpriz aramayacağını ve sezon sonuna kadar aynı oyuncu kadrosu ile mücadele edeceğinin sinyallerini vermişti zaten.

Aykut Kocaman defansın önünde Mehmet Topal yerine Meireles’i kullanması kafamda bazı soru işaretlerinin oluşmasına neden olmuştu. Meireles’ten beklentimiz ne ? Fenerbahçe’de ki rolü nedir ? Defansif mi ofansif mi ? gibi soruları eminim herkes soruyordur.  Bugün anladım ki Meireles stoperlerin önünde de oynayacak bir oyuncu değil. O bölgeyi 1.sınıf oynayabilecek tek oyuncu Mehmet Topal. Bu yüzden Meireles’i Topal’ın önünde ikili olarak kullanmak en doğrusu.

Maça tempolu başlayan, oyunu istediği gibi yönlendiren kısacası topa hükmeden bir Fenerbahçe vardı.  Gökhan Gönül’ün ilk 20 dakika etkili performansı Gökhan Süzen ve Olcay’ın hücumda ki etkinliğini azaltmıştı. Nizami olan golün ofsayt gerekçesiyle verilmemesi ve ardından sıklaşan Fenerbahçe atakları golün habercisiydi. Nitekim öylede oldu. 24 dakikada  Cristian’ın kullandığı köşe vuruşunda 3 beşiktaş’lı futbolcunun arasından sıyrılarak kafayı vuran Sow skoru 1-0’a getirmeyi başardı.

Gelen gol ile oyun kontrolünün Beşiktaş’a geçmesi

Gole kadar üst üste 5 pas yapamayan Beşiktaş, Fenerbahçe’nin geriye yaslanmasını fırsat bilerek oyuna ağırlığını koymaya başladı. Buna ek olarak Ziegler'in ofansa katkısı sınırlı olunca Fenerbahçe oyun içindeki dominantlığını kaybetti. Fernandes, Niang ve Olcay’ın iyi iletişimi Holosko’nun kaçırdığı net pozisyondan sonra baskıyı iyice arttıran Beşiktaş, 40. dakikada en büyük silahı olan duran toptan  golü buldu ve skorda eşitliği sağladı.

2. yarıda teknik direktörlerin hamleleri ve oyuna etkisi

İlk yarının son bölümlerinde temposunu arttıran Beşiktaş 2. Yarıya da aynı şekilde başladı. Fernandes’in geçtiğimiz haftalarda ki tempo düşüklüğünü yavaş yavaş attığını ve maç içerisinde mental ve fizik olarak hazır bir görünüm vermesi hem takım arkadaşlarını hem de Beşiktaş taraftarını motive ettiği aşikardı. Gökhan Süzen’in sol bekte pekte iyi bir maç çıkarmaması ve sarı kartının olması nedeniyle, Samet Aybaba ilk hamlesini Gökhan Süzen-Emre Özkan değişikliğinden yana kullandı. Bu değişiklikten 1 dakika sonra Emre Özkan’ın Fenerbahçe ceza sahasına yaptığı ortayı önce Holosko kafa ile indirdi ardından topa düzgün bir vuruş yapan Niang takımını 2-1 öne geçirmeyi başardı. Fenerbahçe yenilen Gole çabuk reaksiyon verdi. Kuyt’ın sağ kanattan yaptığı ortaya Sivok’un üzerinden harika yükselerek kafayı vuran Sow 2-2’lik eşitliği sağladı.


4-2-3-1’den 4-4-2’ye geçiş

Aykut Kocaman oyuna ilk hamlesini 73. Dakikada  Cristian-Caner / Meireles-M.Topal değişikliği ile yaptı. Bu değişiklikten sonra Fenerbahçe 4-4-2’ye geçiş yaptı. Özellikle Meireles’in oyundan çıkmasından sonra orta alanda ki hakimiyeti hafifleyen Fenerbahçe kanatlardan yaptığı ortalar ile etkili olmaya çalıştı. 89. Dakikada son haftalarda iyi performans sergileyen ama Beşiktaş maçında vasat bir oyun ortaya koyan Emre Belözoğlu yerini Mehmet Topuz’a bıraktı. Ne olduysa bu değişiklikten sonra oldu. Uzatmaların son dakikasında Antalyaspor maçına benzer bir pozisyon yaşandı. Kullanılan korner sonrasında geri dönmekte zorlanan Fenerbahçe savunması, az adamla yakalandıkları pozisyonda Niang’ın ara pasını gole çeviren Olcay’a engel olamadı ve Beşiktaş 3 puanı kazanan taraf oldu.

Sonuç

Fenerbahçe şampiyonluk yarışında  rakibinin puan kaybettiği haftada yine kazanamadı. Beşiktaş için ise anlamlı ve önemli bir 3 puan oldu. Galatasaray ile puan farkını 5’e indiren siyah beyazlı ekip ligde 2. Sıraya yerleşmiş oldu. Ayrıca Samet Aybaba’nın kazandığı ilk derbi, İnönü stadında ise oynan son derbi oldu.

28 Şubat 2013 Perşembe

OGC Nice'ın yükselişi




Şuan Fransa Ligue 1'de 4. sırada hangi takım var diye sorsak sanırım çoğu kişi sorunun cevabını bilemekte zorlanacaktır. Geçen sezon Paris Saint Germain'in yaptığı ciddi yatırımların karşılığını alamadığını ve sonucunda şampiyonluğu Montpellier'e kaptırdığını biliyoruz. Evet bu sezon yine en büyük favori Paris Saint Germain ama yine de Marsilya, Lyon gibi dev kulüplerin arasında mucizeyi arayan bir kulüp daha var..

1904 yılında kurulan OGC Nice tarihinde 4 kez lig şampiyonluk sevinci yaşadı. 1951195219561959 ) Küme düştükleri 97/98 sezonundan sonra 5 yıl Ligue 2'de mücadele eden kırmızı siyahlı ekip, Ligue 1 tekrar yükseldikleri 02/03 sezonu ve şampiyon olduğu 1959 yılından bu yana en formda dönemini geçiriyor.



Claude Puel




Bir futbolcu düşünün 17 yıl formasını terlettiği kulüpte ilk antrenörlük deneyiminde şampiyonluk yaşıyor. Claude Puel Monaco'da bunu başaran ender teknik adamlardan birisi. Daha sonra Lille ve OL takımlarını çalıştıran deneyimli teknik adamın şimdiki en büyük hedefi 23 Mayıs 2012'de göreve geldiği Nice kulübünün önümüzdeki sezon Avrupa kupalarında mücadele etmesini sağlamak.



Claude yönetimindeki Nice sezona başlarken 13 futbolcu ile yolları ayırırken 8 milyon Euro gibi bir parayı kasasına koymuştu. Ayrılan futbolcuların yerine yaz transfer döneminde 14, devre arasında ise 3 oyuncu alındı. Asıl dikkat çeken olay takıma katılan 17 yeni isiminden 8'inin alt yapıdan A takıma yükselmiş olması. Yapılan diğer takviyelerden göze çarpan isimler ise Jeremy Pied, Valentin Eysseric, Darío Cvitanich, Eric Bauthéac ve Timothée Kolodziejczak.


Darío Cvitanich



2008 yılında Arjantin'in Banfield takımında apertura ve clausura'da attığı 19 gol gelecek sezon Hollanda'nın güçlü ekiplerinden Ajax'a 7 milyon Euro karşılığında transfer olmasını sağlamıştı. Luis Suarez, Huntelaar, Sulejmani gibi isimler ile forma rekabetine giren Dario, ligde Suarez'in ardında attığı 9 gol ile takımın en golcü 2. oyuncusu olmayı başarmıştı. Sonraki sezon işler pekte istediği gibi gitmedi. Takımın yeni santraforu Pantelic'in harika performansı Dario'yu sezonunun ilk yarısını yedek kulübesinde geçirmesine ve devre arasında Meksika'nın Pachuca takımına kiralanmasına neden oldu. Sonraki sezon Boca Juniors'a kiralandı ve attığı 4 gol ile Boca Juniors'un Apertura şampiyonluğunda katkı sağlayan isimler arasında oldu. Yetenekli oyuncu kariyerinin en verimli dönemindeyken bu sefer Ajax'ın kapısını çalan Nice oldu.



Fransa liginin zorluğuna ve temposuna çabuk alışan Dario, şu ana kadar lige ve kupada çıktığı 23 maçın hepsinde ilk 11'de başladı ve 15 gol atmayı başardı. Başta Troyes karşılaşmasında 90+2'de gelen gol ile 1-0 kazandıkları maç olmak üzere Toulouse, Sochaux, Rennes, Evian karşısında attığı kritik goller ile takımına önemli 3 puanlar kazandırmayı başardı. Nice'ın başarısında önemli katkısı olan Darío Cvitanich ismini bu sezon daha çok duyacağımızdan eminim. Nice'de gol yükünü yüklenen diğer isimlerden ise Valentin Eysseric ve Eric Bauthéac. Genç Fransızlar, takımının bu sezon ki performansında büyük pay sahibi.

Genelde 4-3-3 sistemiyle oynayan Nice'ın kalesini Beşiktaş'ın sezon başında kadrosuna katmak için ısrarla istediği Ospina koruyor. Defans hattında ise Nemanja Pejcinovic-Renato Civelli gibi iki uzun stoperleri var. Sağ bekte Romain Genevois sol bekte ise Timothée Kolodziejczak forma giyiyor. Bu arada takımın form grafiğinin yüksek olmasının en önemli sebeplerinden biride stoperlerin skora olan katkısı (iki stoperin toplam gol sayısı 7). Orta sahada ise Didier Digard kesici rolünde ve yanında zaman zaman Anin, Abriel, Traore forma şansı buldukça görev alıyor. Önlerinde ise sezon başında Monaco'dan 1.5 milyon Euro karşılığında transfer edilen genç Fransız Valentin Eysseric var. Sol kanatta 5 gol 8 asist ile oldukça verimli olan Eric Bauthéac oynuyor. OL'dan transfer olan Jérémy Pied henüz gol ile tanışmamış olsa da sağ kanatta sıklıkla forma bulanlar arasında. Darío Cvitanich hakkında ise yukarıda detaylı bilgileri vermiştim zaten. Takımın en golcü oyuncusu konumunda.


Maçlarını 17.415 kapasiteli Stade du Ray'de oynayan Nice, içeride oynadığı maçlarda topladığı 28 puan ile iyi bir form grafik çizdi. En dikkat çekici galibiyet hiç kuşkusuz evinde Paris Saint Germain'i 2-1 yendikleri maçtı. En önemli silahları kanatlar ve duran toplar. 1.95 boyundaki Civelli duran toplarda bu sezon oldukça etkili. Şimdiden 4 gole ulaşan Civelli'nin önünde daha 12 maçının olduğunu hatırlatmakta fayda var. 


Puan durumuna baktığımızda lider Paris Saint Germain 54 puan ile zirvede. 2. OL 51, 3. OM 46, 4. Nice 45 ve 5. sırada 44 puan ile Saint Etienne var. Geçtiğimiz hafta sezonun en büyük maçları olan Paris - OM karşılaşması vardı. Derbide gülen taraf 2-1'lik skor ile Paris Saint Germain oldu. Nice ise evinde Reims'i 2-0 yenerek sıralamadaki en yakın rakibi olan OM ile arasındaki puan farkını 1'e indirmeyi başardı. Haftaya Nice için önemli bir maça çıkacak. Saint Etienne ile arasındaki 1 puanlık farkı açmak için deplasmanda alınacak 3 puan ilerisi için çok önemli. Zira kendilerini zorlu bir fikstür bekliyor. Sırasıyla Montpellier, OM, Paris Saint Germain ve OL gibi güçlü rakiplerle maçları var. 




Önümüzdeki haftalarda rekabetin artması kuşkusuz Ligue 1'i daha da keyifli bir hale getirecektir. Nice için işler şuanda iyi gidiyor. 54 yıldır şampiyonluğa hasret olan Nice, tekrar eski günlerine dönmek ve Avrupa kapısını açmak için zorlu bir mücadelenin içerisinde. Evet şampiyonluk belki zor ama takımın bu kısıtlı bütçe ile buralara kadar gelmesi ve Avrupa kupalarına katılmak için sarf ettiği çabanın karşılığını almak en büyük istekleri. Kim bilir belki de Montpellier yada Lille gibi onlarda ilerde şampiyonluk sevinci yaşayabilir...