10 Kasım 2013 Pazar

Taktik analiz: Tottenham 0 - 1 Newcastle United



Geçen hafta elde edilen Chelsea zaferiyle kötü gidişata dur diyen Newcastle United, bu sezon sadece 9 gol atıp karşılığında kalesinde 6 gol gören Tottenham ile deplasmanda karşı karşıya geldi. Newcastle United için alınacak galibiyet puan tablosunda zirvedeki rakiplerine bir adım daha yaklaşması anlamına geliyordu. Ev sahibi Tottenham için ise işler Avrupa liginde iyi gitse de Premier lig de oynanan kısır futbol taraftarda homurdanmalara neden oluyordu. Ligde atılan 9 golün 3'ünün penaltıdan gelmesi, Soldado'nun beklenen patlamayı henüz gerçekleştirememesi gibi sebepler genel olarak takım üzerindeki baskıların sadece bir kaçı.
Tüm bu yazdıklarımın ışığında taraftarın kendi evinde coşkulu, üretken, çok gol atan bir takım beklemesi gayet doğal ama ne yazık ki Newcastle bugün buna izin vermedi. Tıpkı Chelsea karşısında olduğu gibi. 

Hemen kısaca kadrolara göz atalım. Alan Pardew geçen hafta 4-4-2'den aldığı verimden olsa gerek yine aynı oyuncular ve aynı şablonla takımını sahaya sürdü. Kalede her zamanki gibi Krul, tandem de Yanga-Mbiwa-Williamson, bekler Debuchy-Santon, merkezde Cabaye-Tiote, kenarlarda Sissoko ve Gouffran, ileri ikili ise Remy ve Ameobi'den oluşuyordu. Ev sahibi Tottenham'ın kadrosunda ise hafif sakatlığı bulunan Lloris dışında sürpriz yoktu. Kalede Friedel, Stoper de Dawson-Chiriches, sol bekte henüz Danny Rose'un sakatlığından kurtulamamış olması sebebiyle Vertonghen oynadı. Sağ bekte Walker, orta ikilide Paulinho'nun partneri Sandro yerine Dembele'ydi. Bu ikilinin önünde Eriksen, sağ kenarda sezonun flaş isimlerinden biri olan Townsend, sol kenarda Sigurdsson vardı. İleri uçta ise İspanyol oyuncu Soldado forma giydi.


Maçın ilk 10 dakikasında iki takımda birbirine oyun üstünlüğü kabul ettirmek isterken Newcastle United, rakip kalede uyguladığı 2-3 dakikalık baskı sonrasında kazandığı peş peşe 2 korner ile rakip sahaya yerleşip Cabaye ve Remy ile tehlike yaratmayı başarmışlardı. 13. dakikada Newcastle United'ın uyguladığı hücum pres sonuç verdi ve Gouffran orta yuvarlakta kazandığı topu Remy ile buluşturdu sonrasında kaleci Friedel'ı rahat geçip topu ağlarla buluşturdu. Newcastle'ın yaptığı pres ve neticesinde attığı gol maç boyunca yaptığı tek ve en önemlisi derslik bir hücum varyasyonuydu. Bu golden sonra senaryo aşağı yukarı belliydi. Newcastle yaslanacak, Tottenham var gücüyle yüklenecekti. Ana anlayışın savunma olduğu ve geçiş bölgelerinde kazanılan toplar sonrasında hızlı ve atletik kenar oyuncuların rakip sahada yapacağı etkili koşular ilk etapta dikkatimi çeken stratejilerden biriydi. Diğer oyun anlayışının temelinde ise uzun toplar vardı. Burada Ameobi'nin Remy'e yapacağı servisler önemliydi. Tottenham her ne kadar oyunu rakip sahaya yıksa da ilk yarıda Tim Krul'u bir türlü geçemedi. Krul'dan bahsetmişken bu sezon formuyla Newcastle'a hayat vermeye devam ediyor. İlk yarıda Soldado, Eriksen gibi oyuncuların yanında bir de güneşi karşısına almak zorunda kaldı. Ama tüm bunlara rağmen kalesini gole kapadı ve kariyerinin en iyi maçını oynadı.

Gol öncesi Tiote'nin hücum presi.

Sonrasında Gouffran'ın orta yuvarlakta Paulinho'dan kaptığı top.

Orta alanda kapılan topla birlikte ortaya çıkan pas opsiyonları ve finalinde Remy'nin golü.

Avb ikinci yarıya 2 değişiklikle başladı. İlk yarının sonlarında sakatlanan Chiriches yerine Kaboul, Dembele ise yerini Sandro'ya bıraktı. Bu değişiklikler sonrasında oyunu rakip sahaya yıkan Tottenham, Eriksen ve Kaboul ile net fırsatlar yakalasa da Krul kaldığı yerden devam ediyordu. O kadar net pozisyonları kurtardı ki artık belli bir yerden sonra kaç tane kurtarış yaptığını sayamaz duruma geldim. Topun hakimiyetini tamamen rakibe bırakan Newcastle United, yukarıda da belirttiğim gibi Sissoko'nun atletizminden faydalanarak sağ çizgiden etkili pozisyonlar buldular. Hatırlayın geçtiğimiz sezon devre arasında takıma katılan Sissoko, İngiltere'de " Yeni Yaya Toure " olarak lanse ediliyordu. Newcastle böyle bir jokere sahip olduğu için çok şanslı. Her ne kadar orjinal pozisyonu orta sahanın ortası olsa da, gerek forvet arkası gerek kanatlarda oldukça verimli oynuyor. Özellikle son 2 maçtır bunu net bir şekilde göstermiş oldu bizlere. 59. dakikada Alan Pardew Ameobi'nin yerine Anita'yı alarak orta sahayı daha kalabalık tutmak istedi. ikinci yarının neredeyse tamamı Newcastle yarı sahasında oynandı. Kenar oyuncularından istediği verimi alamayan Avb maçın en etkisiz ismi olan Sigurdsson oyundan alarak forveti Defoe ile çiftledi. Maç boyunca Townsend'e karşı iyi mücadele eden Santon ve son dönemde iyi oyununu sürdüren Debuchy'i de unutmamak lazım. 




Sonuç olarak Newcastle United maçı izleyenlere keyif vermeyen bir futbol izlettirse de zor periyotta aldığı 6 puan beklentileri tekrar yükseltmiş oldu. Defansif açıdan iyi sınav verdikleri açıkça ortada ama ilerleyen haftalarda kendi kalibresindeki takımlara karşı ortaya koyacağı futbol merak konusu. Ben Arfa, Cisse gibi önemli ve yıldız oyuncuların yokluğunda alınan sonuçlar hiç de fena değil. Tottenham cephesine baktığımızda alınan yenilgi kuşkusuz taraftarların canını sıktı. Villas-Boas takımın gol kısırlığına çözüm bulmak zorunda. Önlerinde oynanacak 2 çok önemli maç var. - Manchester City ve Manchester United - Tüm bu olumsuzluklara rağmen ben Tottenham'ın toparlanacağını düşünüyorum. Hala çok tehlikeliler ve en önemlisi geçtiğimiz sezonlara göre çok daha dengeliler. Tottenham taraftarları daha sabırlı ve takıma biraz daha güvenmeyi başarırlarsa Andres Villas-Boas takımı çok daha iyi yerlere taşıyabilir.

2 Kasım 2013 Cumartesi

Taktik analiz: Newcastle 2 - 0 Chelsea



Geçen hafta oynanan Tyne-Wear derbisin de kaybedilen 3  puan, sonrasında manchester City ile lig kupasında karşılaşan ve uzatmalarda rakibine boyun eğen yorgun Newcastle United evinde Jose Mourinho'lu Chelsea'yi konut etti. 

Karşılaşma öncesi maçın favorisi şüphesiz Chelsea idi. En önemli sebep sakat ve formsuz oyuncuların yanına bir de üst üste oynanan zorlu maçların eklenmesi, rotasyon yapmakta zorlanan Alan Pardew'in işini zorlaştıracaktı. Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen, Newcastle United kendi evinde bir sürprize imza atarak Chelsea'yi devirmeyi başardı.


Mourinho'nun Real Madrid sonrası Chelsea'de neler yapacağı büyük merak konusuydu. Oyuncularla olan etkili iletişimi, taraftarlarla bütünleşmesi, onu en iyi bilen ve tanıyan öğrencileriyle tekrar bir araya gelmesi onun Londra'da ne kadar mutlu ve huzurlu olduğunun en büyük ispatıydı. Fakat iş oynanan futbol ve kadro seçime geldiğinde, ortada büyük bir soru işareti olduğu yadsınamaz. Bundan önceki Mourinho takımlarının en belirgin özelliği; geniş bir oyuncu havuzu yerine daha dar ve rotasyona pekte müsait olmayan bir anlayıştı. Zaten rotasyon yaptığı dönemlerde de hasbelkader faydasını görmüştür. Real Madrid dönemi bunun en açık örneği. Tüm bu söylediklerimin ışığında " Special one " yani Mourinho'nun, şu ana kadar Chelsea'de alışıla gelmiş olan tarzının dışına çıktığını rahatlıkla söyleyebilirim. 


Alan Pardew göreve geldiği sezondan itibaren ve özellikle  Premier Ligi 5. bitirdikleri 11/12 sezonunda oynadıkları maçların çoğunda klasik 4-4-2 sistemini tercih etmişti. Ben Arfa'nın sakatlık sonrası takıma dönüşü ve Demba ba'nın ayrılmasından sonra takım 4-2-3-1 ile 4-3-3 arasında sürekli gidip geldi. Pardew, Chelsea karşısında cesur bir kadro sahaya sürdü. Ama bu kez ne Cisse vardı ne de Ben Arfa. Defans dörtlüsü sakatlığı süren Coloccini ve Taylor dışında aynıydı; Debuchy-Williamson-Mapou Yanga-Mbiwa-Santon. Ben Arfa'yı yedek kulübesine çeken Pardew, Sağ kanatta Sissoko, sol kanatta ise Gouffran'a forma verdi. Merkez ikili ise aynıydı; Cabaye-Tiote. Forvette ise Rémy'in partneri Shola Ameobi'ydi. Cisse'nin sezon başında çıkardığı arıza ve devamında süren formsuzluğu son haftalarda onu yedek kulübesine itti. Geçtiğimiz transfer döneminde takıma katılan tek isim olan Loïc Rémy, her ne kadar sezon başlangıcını sakatlığı sebebiyle kaçırsa da şu an takımın en golcü ismi konumunda. Chelsea ise 4-2-3-1 formatı ile sahadaydı. Bekler de Cole ve İvanovic, tandem de ise David Luiz-Terry ikilisi yer alıyordu. Lampard-Ramires hattı önünde Hazard-Oscar-Mata ve ilerde son maçlarda iyi performans ortaya koyan Torres vardı.


Maçın ilk 20 dakikasında oyunun genel hakimi mavililerdi. Mourinho Chelsea'ye geri dönüşle kendine gelen John Terry, takımının ilk tehlikeli atağında baş roldeydi. Köşe vuruşunda en iyi yaptığı iş olan hava topunda yaptığı kafa vuruşu direkte patladı. Bu ataktan sonra Newcastle oyuna ortak olmaya çalışan taraftı. Kayda değer tek pozisyon Cabaye'ın uzak mesafeli şutuydu. Kısaca iki takımda tempodan uzaktı. Newcastle, geçtiğimiz maçlarda olduğu gibi son derece kompakttı. Chelsea ise oyunu yeterince iyi genişletemedi. Neticede ilk yarı istediğini alan taraf Newcastle oldu. 


Hafta içi Manchester City karşısında 120 dakika mücadele eden taraf sanki Newcastle değil de Chelsea'ydi. 52. dakika ilk hamle Newcastle teknik direktörü Alan Pardew'dan geldi. Orta sahada son derece diri ve etkili olan Tiote yerine top hakimiyeti Tiote'ye göre daha iyi olan Anita oyuna dahil oldu. Mourinho ise bu değişikliğe 3 dakika sonra iki değişiklikle cevap verdi. Son haftalarda adından sıkça söz ettiren isim olan Torres, 60 dakika oyunda kalmasına rağmen sadece 3 isabetli pas verebildi ve yerine Samuel Eto'o'ya bıraktı. Diğer değişiklik ise şaşırtıcıydı. Ben Hazard ya da Oscar'ı beklerken, Mourinho Mata'yı oyundan aldı.



Bu değişikliklerden sonra Newcastle 68. dakikada kazandığı duran topla golü buldu. Cabaye'ın adrese teslim pasını Yoan Gouffran kafayla topu ağlarla buluşturdu. Ashley Cole'un kanadını Sissoko ve Debuchy son derece efektif kullanarak tehlikeli pozisyonlar ürettiler. 89. dakikada Anita'nın  Pardew'i haklı çıkarırcasına sol kenarda yaptığı güzel hareketler sonrasında Rémy'e yaptığı asist maçın sonucunu tayin etti.

Newcastle United bu sezon ligde 4. galibiyetini, son derece akıllı ve defansif oyununu -sezonun genelinde  bu seviyede oynuyorlar- mükemmele yakın oynayarak almayı başardı. Önümüzdeki hafta deplasmanda Tottenham'a konuk olacaklar. O yüzden St. James Park'ta Chelsea'ye karşı alınan bu net galibiyet onlar için büyük moral olacak. 

19 Ekim 2013 Cumartesi

Taktik analiz: Osasuna 0 - 0 Barcelona



Ligde 8'de 8 yapan barcelona, üst üstte 9. galibiyetini almak için çıktığı Osasuna deplasmanında 2 puan bıraktı. Milli maç arası, hafta içi şampiyonlar liginde oynanacak Milan maçı ve sonrasında tüm dünyanın beklediği El Clasico maçları etken midir bilinmez ama Barcelona'nın bu maçta puan kaybı yaşaması bir kenara, maç öncesi böyle bir futbolun oynanacağı çoğu kişinin beklediği bir şeydi sanırım.



Maç öncesi kadrolar açıklandığında Pique, Alves, Sanchez gibi oyuncuların kadroda olmaması benim dikkatimi çeken ana unsur değildi. Ligin 2. haftası oynanan Malaga maçı, Şampiyonlar liginde oynanan Celtic maçı ve bu akşam oynanan Osasuna maçları gösteriyor ki; Fabregas o bölgede 0 verimle  ve en önemlisi Barcelona maçlarını 10 kişiyle oynuyor. Tata Martino'nun daha farklı çözümler, en önemlisi kendi farkını ortaya koymak adına başka hamleler denemesi şart. Kadroya bakacak olursak, kuşkusuz en sevindirici isim sakatlıktan dönen Puyol oldu. Öyle yada böyle futbola ve Barcelona'ya olan aşkı onu yıldırmıyor. Yoğun maç trafiği nedeniyle Pique, Alves ve Sanchez kadroda yer almayan isimlerdi. Tandem de Puyol'a eşlik eden isim son haftalarda iyi bir performans ortaya koyan Bartra idi. Sağ bekte Alves'in yokluğunda Montoya, sol bekte ise Adriano yer alıyordu. Valladolid maçında oynamayan Busquest,  Osasuna maçında takıma geri dönüş yaptı. Önünde İniesta - Xavi ikilisi, sol forvet Neymar, sağ forvet ise Pedro ve sahte dokuz diye nitelendirdiğimiz mevki de ise sakatlıktan yeni çıkan Messi yerine Fabregas forma giydi. Osasuna ise 4-2-3-1 dizilimi ile sahadaydı. Takımın önemli oyuncularından birisi olan Armenteros sakatlığı nedeniyle kadroda yer almıyordu.



Barcelona'nın kaleye bulan ilk şutu için 18 dakika bekledik. İniesta'nın yerden cılız şutu kaleci Andres zorlanmadan kurtardı. Aslında bu senaryo, geçen sezon oynanan maç ile aynıydı. Ama eksik olan tek şey goldü. Yukarıda da dile getirdiğim gibi Barcelona'nın maç boyunca etkili olmamasının temel nedeni belliydi aslında. Fabregas'ın yanlış rolde oynaması, oynadığı pozisyonda koca 45 dakikada hiçbir varlık sergileyememesi, puan kaybının başlıca sebebiydi. Asıl ilginç olan, Tata'nın buna 90 dakika müsamaha göstermesi oldu. Oysa beklenen şey belliydi; Messi'den sonra o pozisyonun gerekliliklerini yerine getirebilecek tek isim olan Neymar'ın oynaması ve sol forvete Tello'nun monte edilmesiydi. Nitekim Tata bunu hiç denemedi. Üstüne üstlük 90 dakika Fabregas'ı sahada tutup, Pedro yerine Tello'yu en etkisiz olduğu yerde, sağ forvete monte etti.




İkinci yarı aynı tempo ile devam etti. Fabregas'ın gol girişimleri sonuçsuz kaldı. Xavi, iniesta'da Osasuna duvarını aşamayınca Tata yedek kulübesindeki en önemli silahı olan Messi'yi sahaya sürdü. Sakatlıktan yeni çıkan Messi de Osasuna'nın katı defans bloğunda  kaybolunca, Barcelona'nın maçı kazanmak adına başka hamlesi kalmamıştı. Osasuna maç boyunca yapabileceği tek şey olan savunmayı başarıyla yaptı. Defansif müdahaleler de çok başarılıydılar. Barcelona'nın sistemsizliği, üretken olmayan oyunu ve en önemlisi artık elzem olan bağzı değişikliklerin maç önü ve maç boyunca yerine getirilmemesi puan kaybını da beraberinde getirmiş oldu.

6 Ekim 2013 Pazar

Taktik analiz: Barcelona 4-1 Real Valladolid


Lider Barcelona, ligin 8. haftasında evinde Real Valladolid'i ağırladı. Katalanlar maçı zorlanmadan 4-1 kazanmasını bildi. Real Valladolid'in golden önce ve sonra neredeyse hiç direnç gösterememesi kuşkusuz Barcelona'nın işini daha da kolaylaştırdı. 

Geçtiğimiz hafta içi Celtic ile oynanan şampiyonlar ligi maçı sonrası teknik direktör Tata Martino, Real Valladolid maçında ufak çaplı bir rotasyona gitti. Geçtiğimiz sezon Tito'nun bu tarz rotasyonları uyguladığını nadiren görüyorduk. Bu sebeple geçen sezon çoğu maçta; özellikle şampiyonlar liginde sıkıntı çekmişlerdi. İlk 11'e bakacak olursak, Barcelona savunma hattı beklenildiği gibi; Alves-Bartra-Pique-Adriano dörtlüsünden oluşuyordu. Bartra'nın son haftalarda yükselen performansı ve özellikle sağ stoperde Pique'den çok daha verimli olması, 2 sezondur stoper arayan Barcelona için çok önemli bir gelişme. Defans bloğunun önünde Busquest yerine Song, önünde ise Xavi-Fabregas ikilisi forma giydi. Sağ forvette maçın yıldızı Alexis Sanchez, sol forvette her ne kadar maç boyunca ortalarda gözükmese de 2 asist yapan Tello oynadı. Fabregas'ın Celtic maçında Messi'nin rolünü tam olarak yerine getirememesi nedeniyle Tata Martino sürprize yer vermedi ve o rol için en doğru isim olan Neymar'a görev verdi.  

Real Valladolid ise kağıt üzeride 4-2-3-1 gözükse de, sahada -kendi yarı sahasında- 4-2-4'e yakın bir şekilde oynadı. Ya da oynamak zorunda kaldı. Maç öncesi kazanma şansı az olan Valladolid, takımın 3 golle en golcü oyuncusu olan Javi Guerra'nın attığı erken gol ile umutlansa da geri kalan zamanda Barcelona'ya direnemedi.



Barcelona maça normal temposu ile başladı. Valladolid top rakipteyken geride bekleyip; kaptığı toplar ile kontratak anlayışıyla oynuyordu. Adriano'nun hücumda kaybettiği top sonrası uzun top ile kendi yarı sahasından çıkan Valladolid, kazandığı köşe vuruşu ile golü buldu. Barcelona yaklaşık 2 senedir büyük sıkıntı çektiği duran toptan gol yeme hastalığına hala çözüm bulabilmiş değil. Tata Martino'nun göreve gelmesiyle duran toplarda alan savunması yerine, adam adama savunmaya geçiş bile henüz bu sıkıntıyı gideremedi. Yenilen gole hızlı reaksiyon veren Barcelona, Sanchez'in ceza sahası dışından attığı güzel gol ile skoru eşitledi. Yediği golden sonra skoru korumak adına Valladolid'in geriye yaslanması ve iyi alan kapatması Barcelona'yı bir nebze olsun durdurmuştu. Neymar'ın 30 dakikada Valladolid ceza sahasında yerde kalması ve bana göre penaltı olan pozisyon hakem tarafından es geçilince ilk yarı 1-1'lik eşitlikle sonuçlandı. İlk yarıda ve maçın geri kalanında dikkatimi çeken olay ise; Xavi'nin rakip yarı sahaya yaptığı dikine koşular oldu. Normalde bunu yapması beklenilen kişi Cesc ama aksine rolleri değiştirmiş bir şekilde oynadılar zaman zaman. Cesc geriden gelip top alırken Xavi daha önde bekleyen kişiydi. Zaten attığı golde bunu açıkça görebiliriz.




Neymar'ın merkeze yaklaşıp top aldığı zaman Xavi'nin rakip sahaya yaptığı koşu.


Golde Xavi'nin ceza sahası içinde, Fabregas'ın yay civarında beklediği pozisyon.


Barcelona - Valladolid
Celtic - Barcelona

ikinci yarıya tempoyu yükselterek giren Barcelona, Daniel Alves'in hücuma daha fazla katkı vermesiyle Valladolid'i kendi yarı sahasına hapsetti. Beklenen gol 52. dakikada Xavi'den geldi. Tello'nun nadiren ortalarda gözüktüğü pozisyonda, sol taraftan içeriye kestiği topu Xavi tek vuruşla topu ağlarla buluşturdu. Valladolid bu golden sonra toparlanamadı ve baskıyı yemeye devam etti. 58. dakikada Tello'nun sol çaprazdan yaptığı vuruş direkte patladı. Alves'in biraz hareketlenmesi takım için çok önemli. Destek vermezse Barcelona'nın hücum opsiyonlarından birisi otomatikman ortadan kayboluyor. İkinci yarıda biraz hareketlenmesi, Neymar ile yaptığı nefis paslaşmalar en iyi ispatı. Nitekim atılan 3. golde onun sayesinde gelişti. Orta sahada kaptığı top ile atak başladı ve Neymar'ın asistini gole çeviren Sanchez oldu. 5 dakika sonra bu kez Sanchez, Neymar'a asist yaptı. Karşı karşıya kalmasına rağmen kaleye vurmadı ve deyim yerindeyse Neymar'a ufak bir jest yaptı. Maçın geri kalanında iki takımda rahat futbol oynadı ve maç 4-1 Barcelona'nın galibiyetiyle sonlandı.


Bir parantez de Pique'ye açmak lazım. Bartra'nın takıma monte edilmesiyle sağ stoper yerine sol stoperde oynayan Pique, geçen sezon sergilediği sönük performansı bu sezonda sürdürüyor. Bartra'ya nazaran ikili mücadelelerde pek fazla gözükmüyor. Hatta geriden oyun kurma işini de Bartra üstleniyor. Puyol ve Mascherano'nun yokluğunda şimdilik bu iki oyuncuyu aratmadığını söylesek yanlış olmaz sanırım.


29 Eylül 2013 Pazar

Real Betis 0-1 Villarreal


Dün oynanan Madrid derbisinde Real Madrid'in puan kaybetmesi kuşkusuz Real Betis - Villarreal maçının önemini arttırmıştı. Kazanılacak 3 puan ile Villarreal, Real Madrid'i altına alıp puan tablosunda adını 3. sıraya yazdırma fırsatı bulmuştu.

Villarreal 4-4-2 formatı ile sahadaydı. Takımın en skorer ismi olan Dos Santos'un maça yedek kulübesinde başlaması dışında kadroda herhangi bir sürpriz yoktu. Ev sahibi Betis ise 4-2-3-1 dizilimi ile sahadaydı. Takımın yıldız oyuncusu Ruben Castro sakatlığı nedeniyle kadroda yer almıyordu. 



Maça hızlı başlayan taraf Villarreal oldu. Özellikle ilk 10 dakika baskı kuran sarı denizaltılar Uche ve Mario ile Betis kalesini yokladılar. Sonrasında oyunun kontrolü ev sahibine geçti. Zaman zaman rakip kalede tehlike yaratan Betis golü 36 dakikada buldu. Verdu'nun şutunu tokatlayan Asenjo, seken topta Nosa'nın vuruşuna engel olamadı ve Betis 1-0 öne geçmiş oldu. Golden sonra gardı düşen Villarreal, rakibine direnç gösteremedi ve ilk yarıyı 1-0 geride kapatıp soyunma odasının yolunu tuttu.

Villarreal'in 2. yarıya daha tempolu ve iştahlı başlamasını beklerken aksine daha tutuk başlaması olası puan kaybının habercisi gibiydi. Özellikle Mario, Aquino kanadının işlevsizliği bütün yükü Cani'ye bindirmişti. Villarreal teknik direktörü Marcelino oynanan futbola dayanamadı ve 57. dakika 2 oyuncusunu birden sahaya sürdü. Dos Santos - Jonathan Pereira ve Trigueros - Pina değişiklikleri ile oyunun kontrolünü ele almak isteyen Villarreal, bir türlü istediği futbolu ortaya koyamadı. Real Betis'in hücum varyasyonlarında başrol oynaması beklenen Verdu'nun beklenen etkiyi sağlayamaması. Vadillo'dan neredeyse hiç verim alınamaması ve Molina'nın da hücumda pasif kalması sonucunda keyifsiz bir futbolun oynanmasına sebep oldu. Juanfran'ın oyuna girmesiyle biraz hareketlenen Betis, oyunu istediği gibi kontrol etti ve maçın geri kalanını 1-0 önde götürerek kazanmasını bildi.

Maçın adamı : Nosa


Geçen sezon Hapoel Tel Aviv'den transfer edilen 22 yaşındaki oyuncu esas mevkisi olan orta saha olmasına rağmen Ruben Castro ve Cedrick'in sakatlıkları nedeniyle bu maçta sol kenarda kendisine yer buldu. Attığı gol ve sergilediği iyi bir performans ile maçın adamı olmayı hak etti.

26 Nisan 2013 Cuma

Yardımlaşma, özgüven, cesaret




23 Ekim 2012'de Spartak Moskova deplasmanında aldığı 2-1'lik mağlubiyetten bu yana yani 38 maç sonra Benfica’yı yenen ilk takım  Fenerbahçe oldu.  Rakibini deyim yerindeyse ezerek yenen Fenerbahçe, Lizbon’da oynanacak rövanş maçına da avantajlı şekilde gitmeyi başardı.

Fenerbahçe şampiyonluğa havlu attığı Gençlerbirliği deplasmanında sonra Benfica maçı çoğu kesim tarafından anlamsızlaştırıldı. Daha doğrusu finalin sadece 180  dakika uzakta olduğunu unuttuk. Gençlerbirliği maçı öncesi Avrupa kupasında elde edilecek başarının daha önemli olduğunu dile getirenler, alınan mağlubiyetten sonra asıl istenilenin lig şampiyonluğu olduğu açıkça görüldü. Ama Fenerbahçe bu gece aldığı galibiyetten öte oynadığı futbol ile herkesi yanılttı…

Jorge Jesus önderliğinde fırtına gibi estiği Benfica, bu maça kadar Avrupa’da sadece Barcelona ve Spartak Moskova’ya yenilmesi bir kenara hafta içi oynanan kupa maçında attıkları fantastik gol sonrasında çoğu kişinin karamsar düşünmesine neden olmuştu. Açıkçası bende tedirgindim maç öncesinde. Aykut Kocaman mental anlamda hasar görmüş ve yıpranmış bir takımı tekrar ayağa nasıl kaldıracağını merak ediyordum. Aykut hocanın dersine iyi çalıştığını ve rakibini ne kadar iyi analiz ettiğini hep beraber görmüş olduk. Tabi aynı şekilde Jorge Jesus’un da sınıfta kaldığını söylersek yanlış olmaz sanırım.



Fenerbahçe her zaman oynadığı sistem ( 4-3-3 ) ve oyuncu grubu ile sahadaydı.  Kadroda tartışılacak olan tek şey Cristian-Salih değişikliği olabilirdi ama Kocaman bu hamleye gerek duymadı ve tercihini tecrübeden yana kullandı. Benfica cephesinde ise ufak çaplı rotasyon vardı. Sporting Lizbon maçında sakatlanan Luisao yerine Jardel ve belki de takımın en etkili silahı olan Gaitan yedek kulübesindeydi. Jorge Jesus’un rakibini hafife alması yada hafta için oynanan Lizbon maçının yorgunluğu yüzünde mi bilinmez ama yaptığı bu rotasyon son derece riskliydi. Hızlı kanat oyuncuları ile kontra atak oyununu benimseyen ve deplasmanda iyi bir skor elde etmek amacıyla maça başlayan Benfica karşısında belki de Avrupa liginin en iyi futbolunu oynayan Fenerbahçe’yi buldu. Orta sahada Aimar, Gomes, Matic karşısında Meireles, Cristian, Mehmet Topal üçlüsü ağır basınca oyun üstünlüğünü Fenerbahçe’ye getirmesine sebep oldu. Özellikle Mehmet Topal orta sahada yaptığı kritik pas araları ile takımını rahatlatan isimdi. Sow’un yaptığı harika kafa vuruşunun direkten dönmesi ise golün habercisiydi adeta. Kuyt-Gökhan ikilisinin ilk yarıda sergilediği yüksek efor harikaydı. Öyle ki Ola John savunma yapmaktan hücuma verecek enerjisi kalmamıştı. Nitekim penaltı pozisyonu da o bölgede gerçekleşti. Gökhan Gönül’ü savunmak zorunda kalan John, yaptığı basit faul ile penaltıya sebep oldu. Penaltıyı kim atacak derken topun başına Baroni geçti ve vuruşu direkte patladı. Devre arasında göz yaşlarına hakim olamayan Baroni, maça ne kadar konsantre olduğunu gösteriyordu aslında.

Tehlikenin farkında olan Jesus ilk yarıda vasat performans sergileyen Aimar yerine Gaitan’ı alarak hatasından dönmüş oldu. 2. Yarıda kaldığı yerden devam eden Fenerbahçe,  ilk önce Baroni sonrasında Meireles’in uzaktan kaleyi bulan şutları ile baskıyı daha da arttırdı. Benfica’nın nadir gelişen ataklarından birinde başrol Gaitan’dı. Uzaktan yaptığı plasesi direkten dışarı çıktı.

Egemen – Yobo uyumu


Fenerbahçe’nin ideal stoper ikilisi kim diye sorsak, sanırım herkesin düşüncesi farklı olurdu. Yobo – Bekir ikilisinin grup maçlarında gösterdiği performanstan sonra Aykut Kocaman her iki Lazio  maçında  tercihini bu kez Egemen’den yana kullandı. Bunda en önemli etken lig maçlarında yükselen performans, aralarında yakalanan uyum ve en önemlisi sol stoper probleminin aşılmasıydı. Egemen yükselen performansını Benfica maçında da sürdürerek, takımını zafere taşıyan golün de sahibi oldu. Direkten dönen toplar ve kaçan penaltı sonrasında gelen gol ile rahatlayan Fenerbahçe, oyunun geri kalan bölümünde rakibinin de ileride baskı kuramamasını fırsat bilerek skoru korudu ve rövanş için avantajlı skor elde etmeyi başardı.

Mehmet Topal ve Raul Meireles’in yokluğu

Meireles sakatlığı nedeniyle oyundan çıkana kadar sahanın en iyilerinden birisiydi. Borussia Mönchengladbach maçından sonra onu bu kadar istekli ve arzulu görmek hepimizi sevindirdi ama sakatlığı yüzünden rövanşta oynayamaması Fenerbahçe için büyük eksiklik. Mehmet Topal’ın ne kadar faydalı bir futbolcu olduğunu söylemekten bıktım desem yeridir. Neyse ki bazı izleyiciler onun Fenerbahçe için ne kadar kilit bir rolde olduğunu bu maç ile birlikte anladılar. Hem Meireles hem de Mehmet Topal’ın olmaması işleri zorlaştırsa da Aykut Kocaman’ın o bölgede forma vereceği isimleri çok iyi hazırlaması lazım.

Final kapısı aralandı

Şampiyonluk yarışında darbe yiyen bir takımın Avrupa’nın en güçlü ekiplerinden birisine karşı ortaya koyduğu karakter tek kelime ile muazzamdı. Başta Gökhan Gönül ve Kuyt olmak üzere herkes insan üstü bir enerji ile mücadele etti. Maçın başından sonuna kadar kompakt bir oyun sergileyen Fenerbahçe oyununun karşılığını da almasını bildi. Unutmadan Benfica hala çok etkili bir takım ve bunun bilincinde olarak Lizbon’da alınacak her türlü skora hazırlıklı olmalıyız.